Allah rızası için birlik içinde hareket etmek, müminlerin zorluklar karşısında başarı elde etmesinde önemli bir imani sırdır. Müslümanların tarih boyunca yaşadıkları olaylara baktığımızda da zorluk ve sıkıntıların hep bu şekilde aşılabildiğini görürüz. Başta Allah'ın tüm insanlara örnek kıldığı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve sahabeler olmak üzere, Müslümanlar bu ahlakı en güzel şekilde yaşamış, gösterdikleri üstün tesanüd ve fedakarlık örnekleriyle İslamiyet'in ve Kuran ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (sav), gönderildiği müşrik toplumu, o güne kadar yaşadıkları sapkın inançlarını terk etmeye ve yalnızca bir olan Allah'a kulluk etmeye çağırmıştır. Resul-ü Ekrem Efendimiz, bu tebliği sırasında çok büyük zorluklarla karşılaşmıştır. İslam ahlakının toplumda yaygınlaşmasının kendi menfaatlerini zedeleyeceğini düşünen müşrikler, Peygamberimiz (sav)'e ve inananlara karşı birlik olmuş, ellerindeki tüm imkanları kullanarak büyük bir mücadele yürütmüşlerdir. Atalarının şirk dinini değiştirmeyi kabul etmemiş, Peygamberimiz (sav)'e tuzaklar kurmaya yeltenmişlerdir. Resulullah'tan nefislerine uygun ayet getirmesini istemiş, O'nu öldürmeye, yaşadığı yerden sürmeye ya da tutuklamaya kalkışmışlardır. Allah'ın Resulü'nün tebliğinin insanlar üzerindeki etkisini önleyebilmek için, Peygamberimiz (sav)'e delilik, büyücülük, akıl yetersizliği, doğru sözlü olmamak, şairlik gibi asılsız iftiralarda bulunmuşlardır. Peygamberimiz (sav) inkarcıların sözlü ve fiili olarak yaptıkları tüm bu iftira ve saldırılara karşı çok üstün bir sabır ve tevekkül göstermiş, onlara hep Kuran ahlakıyla karşılık vermiştir. Allah'ın indirdiğini hiçbir değişikliğe uğratmadan, hiç kimsenin çıkarını hesap etmeden, sadece Allah'tan korkup sakınarak hareket etmiştir. Yapılan tüm tehditlere, baskılara ve çıkarılan zorluklara rağmen, dini tebliğ etmeye devam etmiştir. İnkarcılara karşı verdiği bu mücadelenin yanı sıra, beraberindeki Müslümanların her türlü sorumluluğunu da birinci dereceden kendisi üstlenmiştir. Onları bir yandan tehlikelerden korurken, bir yandan da din ahlakını tebliğ ederek çevresindeki tüm insanları eğitmiştir.
Kuşkusuz Resulullah'ın bu üstün ahlakı, tüm Müslümanlar için çok önemli bir örnektir. Peygamberimiz (sav)'in, en zor şartlarda iken bile öncelikle dinin menfaatlerini, Müslümanların rahatını, güvenliğini ve huzurunu ön planda tutması, O'nun sahip olduğu üstün fedakarlık anlayışını göstermektedir. Savaşların en kızıştığı, Allah'ın Müslümanları açlık, yokluk, hastalık gibi sıkıntılarla denediği bir ortamda Peygamberimiz (sav), Müslümanlara karşı çok büyük düşkünlük göstermiş, onları merhamet ve şefkatle koruyup kollamıştır.
Sahabeler de Hz. Muhammed (sav)'in bu üstün fedakarlık anlayışını kendilerine örnek alıp, maddi manevi her konuda üstün bir ahlak sergilemişlerdir. Bu fedakarlık ruhuna dayanan birlik ve beraberlikleri sonucunda büyük bir kuvvet elde etmiş, Allah'ın rahmetiyle inkar edenlere ve müşriklere karşı büyük zaferler kazanmışlardır. Peygamberimiz (sav) döneminde çok küçük bir topluluk olan Müslümanların sayısı giderek büyük bir yükselişle artmış, İslamiyet tüm Arap Yarımadasına yayılmıştır.
Peygamber Efendimiz (sav) herşeyden önce nefsinden yana büyük fedakarlıklarda bulunmuş, iman edenlerin dünya ve ahiret menfaatleri için kendi nefsinden feragat etmiştir. Kuşkusuz İslam ahlakını yeni öğrenmekte olan kimselerin eğitimi, çoğu zaman büyük özveriler gerektirmiştir. Kuran'ın çeşitli ayetlerinde gerek Bedevi olarak adlandırılan göçebe kimselerin gerekse de kalpleri imana henüz yeni ısınmakta olan kişilerin cahilce tavırlarından bahsedilmektedir. Kuran'da yer alan bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 14)
Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.' Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 97)
Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler. (Tevbe Suresi, 101)
Peygamber Efendimiz (sav) çevresindeki insanların cahilce tavırlarına daima en güzel şekilde, Kuran ahlakıyla karşılık vermiştir. Kuran'da Resulullah'ın bu üstün ahlakı şöyle bildirilmektedir:
Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4)
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)
Bir insanın çevresindeki kimselerin kimi zaman cahillikten, kimi zaman ise art niyet, kötü ahlak ya da zalimlikleri nedeniyle sergiledikleri bozuk tavırlara karşı sabır gösterebilmesi, tüm bunlara en güzel ahlak ile karşılık verebilmesi büyük bir fedakarlık örneğidir. Özellikle de kişinin haklı olduğu, hakkının yendiği, haksızlığa uğradığı durumlarda bu hakkından vazgeçebilmesi büyük bir üstünlüktür. Kimi zaman cahillik içerisinde olan kimseler, bu üstün ahlakı takdir edemeyebilir ya da farkına bile varamayabilirler. Ancak bu ahlakı yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmek için yaşayan derin iman sahipleri, affetmenin, sabır göstermenin, alttan almanın nefse en zor geldiği durumlarda bile nefislerinden feragat ederler. Resul-ü Ekrem Efendimiz de çevresindeki insanların kötü niyetli tavırlarına karşı, Allah rızası için kendi nefsinden yana fedakarlık göstermiş, daima onları doğru olana teşvik edip ıslah etme yolunu tercih etmiştir. Allah, Peygamberimiz (sav)'in müminlere karşı olan bu düşkünlüğünü, fedakarlığını ve güzel ahlakını ayetlerde şöyle bildirmektedir:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13)
Hz. Ayşe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav)'in bu güzel ahlakı "…Resullullah başkalarını nefsine tercih ederdi."1
sözleriyle ifade edilmiştir. Hz. Hüseyin'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise alemlere rahmet olarak gönderilen Resulullah Efendimiz (sav)'in fedakar ahlakı şöyle anlatılmaktadır:
Babama Resullullah'ın oturuşunu sordum, şöyle buyurdu: "Allah Resulü ancak zikir üzerine otururlardı. Belli yerleri kendisine tahsis etmediği gibi, böyle yapmaktan insanları da sakındırırdı. Bir meclise vardığında, nerede meclis bitmişse (boş yer var ise) o noktada oturur ve sahabilere de böyle davranmalarını emrederdi. Kendisiyle oturan herkese payını verirdi. Onunla oturan hiç kimse, Resullullah'ın katında kendisinden daha üstünü olduğu kanaatine varmazdı. Kim Resullullah ile oturursa veya bir ihtiyacını Hz. Peygamber'den almak için kendisine giderse, Hz. Peygamber (sav) ona karşı sabreder, o Peygamberi bırakıp gidici olurdu. Kim Hz. Peygamber (sav)'den bir ihtiyacını isterse ya o ihtiyacı yerine getirir veya tatlı söz söyleyerek onu geri gönderirdi. Onun güler yüzü, güzel ahlakı, o insanları zengin kılmıştı.2
KAYNAKLAR
1- Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, Cilt 1, Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi: 2/1, sf. 297 (Terğib, V/148; Beyhaki Hz. Aişe’den)
2- Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, Cilt 1, Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi: 2/1, sf. 28
Peygamber Efendimiz (sav), gönderildiği müşrik toplumu, o güne kadar yaşadıkları sapkın inançlarını terk etmeye ve yalnızca bir olan Allah'a kulluk etmeye çağırmıştır. Resul-ü Ekrem Efendimiz, bu tebliği sırasında çok büyük zorluklarla karşılaşmıştır. İslam ahlakının toplumda yaygınlaşmasının kendi menfaatlerini zedeleyeceğini düşünen müşrikler, Peygamberimiz (sav)'e ve inananlara karşı birlik olmuş, ellerindeki tüm imkanları kullanarak büyük bir mücadele yürütmüşlerdir. Atalarının şirk dinini değiştirmeyi kabul etmemiş, Peygamberimiz (sav)'e tuzaklar kurmaya yeltenmişlerdir. Resulullah'tan nefislerine uygun ayet getirmesini istemiş, O'nu öldürmeye, yaşadığı yerden sürmeye ya da tutuklamaya kalkışmışlardır. Allah'ın Resulü'nün tebliğinin insanlar üzerindeki etkisini önleyebilmek için, Peygamberimiz (sav)'e delilik, büyücülük, akıl yetersizliği, doğru sözlü olmamak, şairlik gibi asılsız iftiralarda bulunmuşlardır. Peygamberimiz (sav) inkarcıların sözlü ve fiili olarak yaptıkları tüm bu iftira ve saldırılara karşı çok üstün bir sabır ve tevekkül göstermiş, onlara hep Kuran ahlakıyla karşılık vermiştir. Allah'ın indirdiğini hiçbir değişikliğe uğratmadan, hiç kimsenin çıkarını hesap etmeden, sadece Allah'tan korkup sakınarak hareket etmiştir. Yapılan tüm tehditlere, baskılara ve çıkarılan zorluklara rağmen, dini tebliğ etmeye devam etmiştir. İnkarcılara karşı verdiği bu mücadelenin yanı sıra, beraberindeki Müslümanların her türlü sorumluluğunu da birinci dereceden kendisi üstlenmiştir. Onları bir yandan tehlikelerden korurken, bir yandan da din ahlakını tebliğ ederek çevresindeki tüm insanları eğitmiştir.
Kuşkusuz Resulullah'ın bu üstün ahlakı, tüm Müslümanlar için çok önemli bir örnektir. Peygamberimiz (sav)'in, en zor şartlarda iken bile öncelikle dinin menfaatlerini, Müslümanların rahatını, güvenliğini ve huzurunu ön planda tutması, O'nun sahip olduğu üstün fedakarlık anlayışını göstermektedir. Savaşların en kızıştığı, Allah'ın Müslümanları açlık, yokluk, hastalık gibi sıkıntılarla denediği bir ortamda Peygamberimiz (sav), Müslümanlara karşı çok büyük düşkünlük göstermiş, onları merhamet ve şefkatle koruyup kollamıştır.
Sahabeler de Hz. Muhammed (sav)'in bu üstün fedakarlık anlayışını kendilerine örnek alıp, maddi manevi her konuda üstün bir ahlak sergilemişlerdir. Bu fedakarlık ruhuna dayanan birlik ve beraberlikleri sonucunda büyük bir kuvvet elde etmiş, Allah'ın rahmetiyle inkar edenlere ve müşriklere karşı büyük zaferler kazanmışlardır. Peygamberimiz (sav) döneminde çok küçük bir topluluk olan Müslümanların sayısı giderek büyük bir yükselişle artmış, İslamiyet tüm Arap Yarımadasına yayılmıştır.
Peygamber Efendimiz (sav) herşeyden önce nefsinden yana büyük fedakarlıklarda bulunmuş, iman edenlerin dünya ve ahiret menfaatleri için kendi nefsinden feragat etmiştir. Kuşkusuz İslam ahlakını yeni öğrenmekte olan kimselerin eğitimi, çoğu zaman büyük özveriler gerektirmiştir. Kuran'ın çeşitli ayetlerinde gerek Bedevi olarak adlandırılan göçebe kimselerin gerekse de kalpleri imana henüz yeni ısınmakta olan kişilerin cahilce tavırlarından bahsedilmektedir. Kuran'da yer alan bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 14)
Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.' Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 97)
Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler. (Tevbe Suresi, 101)
Peygamber Efendimiz (sav) çevresindeki insanların cahilce tavırlarına daima en güzel şekilde, Kuran ahlakıyla karşılık vermiştir. Kuran'da Resulullah'ın bu üstün ahlakı şöyle bildirilmektedir:
Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4)
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)
Bir insanın çevresindeki kimselerin kimi zaman cahillikten, kimi zaman ise art niyet, kötü ahlak ya da zalimlikleri nedeniyle sergiledikleri bozuk tavırlara karşı sabır gösterebilmesi, tüm bunlara en güzel ahlak ile karşılık verebilmesi büyük bir fedakarlık örneğidir. Özellikle de kişinin haklı olduğu, hakkının yendiği, haksızlığa uğradığı durumlarda bu hakkından vazgeçebilmesi büyük bir üstünlüktür. Kimi zaman cahillik içerisinde olan kimseler, bu üstün ahlakı takdir edemeyebilir ya da farkına bile varamayabilirler. Ancak bu ahlakı yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmek için yaşayan derin iman sahipleri, affetmenin, sabır göstermenin, alttan almanın nefse en zor geldiği durumlarda bile nefislerinden feragat ederler. Resul-ü Ekrem Efendimiz de çevresindeki insanların kötü niyetli tavırlarına karşı, Allah rızası için kendi nefsinden yana fedakarlık göstermiş, daima onları doğru olana teşvik edip ıslah etme yolunu tercih etmiştir. Allah, Peygamberimiz (sav)'in müminlere karşı olan bu düşkünlüğünü, fedakarlığını ve güzel ahlakını ayetlerde şöyle bildirmektedir:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13)
Hz. Ayşe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav)'in bu güzel ahlakı "…Resullullah başkalarını nefsine tercih ederdi."1
sözleriyle ifade edilmiştir. Hz. Hüseyin'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise alemlere rahmet olarak gönderilen Resulullah Efendimiz (sav)'in fedakar ahlakı şöyle anlatılmaktadır:
Babama Resullullah'ın oturuşunu sordum, şöyle buyurdu: "Allah Resulü ancak zikir üzerine otururlardı. Belli yerleri kendisine tahsis etmediği gibi, böyle yapmaktan insanları da sakındırırdı. Bir meclise vardığında, nerede meclis bitmişse (boş yer var ise) o noktada oturur ve sahabilere de böyle davranmalarını emrederdi. Kendisiyle oturan herkese payını verirdi. Onunla oturan hiç kimse, Resullullah'ın katında kendisinden daha üstünü olduğu kanaatine varmazdı. Kim Resullullah ile oturursa veya bir ihtiyacını Hz. Peygamber'den almak için kendisine giderse, Hz. Peygamber (sav) ona karşı sabreder, o Peygamberi bırakıp gidici olurdu. Kim Hz. Peygamber (sav)'den bir ihtiyacını isterse ya o ihtiyacı yerine getirir veya tatlı söz söyleyerek onu geri gönderirdi. Onun güler yüzü, güzel ahlakı, o insanları zengin kılmıştı.2
KAYNAKLAR
1- Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, Cilt 1, Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi: 2/1, sf. 297 (Terğib, V/148; Beyhaki Hz. Aişe’den)
2- Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, Cilt 1, Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi: 2/1, sf. 28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder