Şeytanın etkisiyle olaylar basit sebep sonuç ilişkileri çerçevesinde değerlendirilince, mekanik ve dar kapsamlı bir algılama şekli oluşur. Dikkat dağınıklığına, yanlış bir mantığa, bozuk bir muhakeme yargı sistemine o kişiyi mahkum eder. Oysa Allah bir ayetinde, "Ey Ademoğulları, Ben size and vermedim mi ki; 'Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır." (Yasin Suresi, 60) şeklinde bildirerek, şeytanın açık bir düşman olduğu konusunda insanları uyarmıştır. Çeşitli yöntemler kullanarak bazı insanların dikkatini dağıtacağını bildirmiştir. Şeytanın dikkat dağıtmak için kullandığı en etkili yöntemlerinden biri de insanlara mutsuzluk telkini vermesidir.
www.seytaninsistemi.com
Mutsuzluk Psikolojisini Benimseyerek Bunun Yaşamın Gereği Olduğu Yanılgısına Düşenler
Bazı insanlar, hayatlarında mutsuzluk ve üzüntü olmadığı takdirde hayatın bir tadı ve zevki olmayacağı yanılgısına kapılırlar. Sürekli bu ruh hali içerisinde olmanın kendilerine vereceği sıkıntıyı ve zararı düşünmeden yaşamaya devam ederler. Bu ise şeytanın kullandığı en büyük aldatmacalardan biridir. Şeytan, insanları içine düşürdüğü bu durumu onlara çekici ve süslü göstererek, bu insanların akletmelerini ve gerçeği görmelerini engellemektedir. Allah insanların içine düştükleri bu durumu Kuran'da şöyle bildirmektedir:
“... Kendi yaptıklarını şeytan süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.” (Ankebut Suresi, 38)
Görüldüğü gibi şeytan, zayıf akıllı insanların mutsuz olmalarında ve sıkıntılı bir yaşam sürmelerinde büyük bir etkendir. Şeytan verdiği vesveselerle, insanları aldatmakta ve onları büyük sıkıntılara sürüklemektedir. Kendisine uyan insanları, verdiği mutsuzlukla Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sürekli uzaklaştırmakta ve onları (Allah’ı tenzih ederiz) Allah'a isyan eden kimseler haline getirmektedir.
Şeytan gün içinde verdiği telkinlerle insanlarda dikkat dağınıklığı, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu meydana getirir. Bu nedenle bazı insanlar dünyaya asıl geliş amaçlarını unuturlar. Tek yapmaları gerekenin Allah’a kulluk etmek olduğu gerçeğini kavrayamazlar. Karamsarlık, umutsuzluk, acı, keder, bunalım gibi cehenneme özgü vasıfları, şeytanın mutsuzluk psikolojisi telkini vererek yaşattığını anlayamazlar. Bu telkinle bazı insanlar Allah'a tevekkül etmenin huzurunu yaşayacaklarına, kendilerini hiç sonu gelmeyen bir sıkıntıya sokmaktadırlar. Oysa basiret ve ferasetteki keskinlik, üstün teşhis ve çözüm kabiliyeti, güzel ahlak, konuşma ve tavırlarındaki hikmet, güçlü kişilik hep, neşeli, dışa dönük olmak, dikkat ve şuur açıklığının getirdiği akıl sahibi olmanın doğal sonuçlarıdır.
www.apacikdusmanseytan.imanisiteler.com
Mutsuzluğun Ana Kaynağı, Şeytanın Telkini Olan Romantizmdir
Mutsuz ruh hali, kişinin bilinçli ya da bilinçsiz telkinle elde ettiği bir yöndür. Dolayısıyla duygulara kapılmanın -ağlamanın, hüzünlenmenin, öfkelenmenin- iradeleri dışında olduğunu, buna karşı koymaya güç yetiremediklerini iddia edenler de samimi olarak düşündüklerinde bunun geçerli olmadığını göreceklerdir. Örneğin ağlayan, üzgün bir kişiye büyük meblağlı bir para teklif edildiğinde ya da ciddi bir başka menfaat sunulduğunda bu kişinin birdenbire neşelenebilmesi, istediği, gerekli gördüğü takdirde bu ruh halinden kolaylıkla çıkabileceğinin en net göstergesidir. Dolayısıyla kişinin şeytanın telkiniyle özel olarak elde ettiği bu duygusal yön hem çevresine karşı vicdansızca bir tavır, hem de Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi kişinin kendi kendine zulmetmesidir:
“Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus Suresi, 44)
Ancak duygusal insanlar bu gerçeği kavrayamazlar. Onlar sürekli hüzünlü ve umutsuz bir ruh hali içindedirler. Hangi şartlar altında olursa olsun, kendilerine üzülecek, sıkıntı duyacak bir konu bulurlar. Aslında bu insanlar kendi elleriyle kendilerine zulmetmektedirler. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
“Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde, hemen umutsuzluğa kapılırlar.” (Rum Suresi, 36)
Bu tarz kişilerin romantik ruh halinden çıkabilmesi, bu illetten kurtulabilmesi için şeytanın vaatlerine, aldatmacalarına karşı uyanık, aklının ve vicdanının da tam açık olması gerekir. Bu ise ancak kişinin imanı ölçüsünde mümkün olur.
Mutsuz, aşırı duygusal, karamsar insanlar, dünyadaki güzelliklerin ve nimetlerin farkına varamazlar. Çevrelerinde binbir türlü güzellik varken, onlar hep herşeyin olumsuz yönlerini görür, daha da mutsuzlaşırlar. Oysa Allah, rahmeti ve şefkati ile insanlar için dünyada birçok nimet yaratmıştır. Akıl ve vicdan sahibi müminler bunları hemen fark edip, nimetlerin sevinci ile Allah’a şükrederler.
Dikkat ve Şuur Açıklığı Şeytanın Olumsuzluk ve Mutsuzluk Telkinini Ortadan Kaldırır
“Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, herşeyi sarıp-kuşatandır.” (Fussilet Suresi, 54)
Bir insan tüm hayatını çok keskin ve açık bir şuurla da geçirebilir, yarı açık ya da tam kapalı bir şuurla da. Ancak Allah Kuran'ın pek çok ayetiyle iman edenleri "dikkatli olmaya" çağırmıştır. Kuran ahlakının yaşanabilmesi ancak tam olarak açık bir şuurla mümkün olabilir. Müminin vicdan hassasiyeti ancak bu keskin akıl açıklığıyla mümkün olur. Allah'ı çok sevmek, Allah'tan korkup sakınmak, güzel ahlakın detaylarını uygulayabilmek, İslam ahlakını hakkıyla tebliğ edebilmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırabilmek, hayırlarda yarışıp öne geçebilmek ve Müslümanlara takvada örnek olabilmek için bu şarttır.
Şuurları yarı açık ya da tam kapalı olarak hayatlarını sürdüren insanlar da vardır. Bu gibi kişilerin gerçek anlamda imanı kavrayabilmeleri ve Allah'ın razı olacağı umulan şekilde üstün bir ahlak gösterebilmeleri söz konusu olmaz. Bu ancak samimi bir Müslümanın yaşayabileceği bir yaşam şeklidir. Kuran'da bu akıl açıklığının ancak iman ile kazanılacağı şöyle haber verilmiştir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
İman eden her insanın bu gerçeği gereği gibi düşünüp, Allah'ın lütfettiği bu imkanı son noktasına kadar kullanmak için çaba harcaması gerekir. Kapalı şuurun insana hiçbir fayda getirmeyeceği unutulmamalıdır. Şuurun kapanması insana bir rahatlık, dinlenme ya da konfor sağlamayacağı gibi nefsin de hiçbir işine yaramaz. Aksine kişinin hayat kalitesini çok olumsuz şekilde etkileyen bir yaşam şeklidir. Daha da önemlisi, insanın Kuran ahlakını gereği gibi yaşayamamasına ve Allah'ın seveceği bir tavrı tam olarak uygulayamamasına da yol açabilir. Keskin bir dikkat ve tam bir şuur açıklığı ise hem dünyada büyük bir konfor, hem de -Allah’ın izniyle- ahirette nimete ulaşmaya vesile olacaktır.
www.kotuluguemredennefs.com
Rabbimiz Kendisi’ne Sığınan Kullarını Yardımıyla Destekler
Allah, zorluk ve sıkıntıyı insanlara Kendisi’nden başka sığınılacak bir güç olmadığını görmeleri ve doğru yolu bulmaları için vermektedir. Ancak şeytan insanların bu hikmeti görmelerini engeller ve onların kalplerini duyarlılıktan yoksun bırakarak katılaştırır. Aslında insanların başına gelen bu durum, Allah'ın bir rahmetidir. Böyle bir durumda Allah'ın razı olacağı hareket, hemen O'nu hatırlamak, Allah'a yönelip O'ndan yardım talep etmek ve isabet eden musibete karşı sabretmek olmalıdır. Allah, samimiyetle Kendisine sığınan kullarını yardımıyla destekleyeceğini bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in arkadaşıyla birlikte, peşine düşen inkârcılardan saklanmak amacıyla mağaraya sığındığı anda göstermiş olduğu üstün tavır bu konuda tüm insanlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır. Allah Kuran'da Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu tavrını şöyle bildirmiştir:
“Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 40)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder