15 Aralık 2012 Cumartesi
Dua Sıkıntı ve Zarara Yol Açan Olaylara Karşı Adeta Bir Set Oluşturur
Müminlerle zayıf imanlı kişilerin duaları arasında ne gibi farklar vardır?
İnsan dua ederken nelere dikkat etmelidir?
“Ya olursa” mantığıyla dua etmek neden büyük bir gaflettir?
Bazı insanlar bir alışkanlık olarak, özellikle de zor durumda kaldıklarında hemen Allah'a dua ederler. Ancak bu insanların duası, müminlerin duasından çok farklıdır. Çünkü bu gibi kişiler sadece zorluk anlarında Allah'a muhtaç olduklarını hatırlar ve o andaki sıkıntıdan kurtulmak için Yüce Allah’a yönelerek dua ederler. Oysa insanın hayatında Allah'a muhtaç olmadığı tek bir an bile yoktur. İşte iman zafiyeti içinde olan kişilerle müminlerin dualarındaki fark burada ortaya çıkar.
Müminler her zaman ve her durumda Allah'a yönelirler. Dua etmek için kendilerine bir sıkıntı dokunmasını beklemezler. Allah'a her an yakınlaşma ihtiyacı içindedirler. Ancak zayıf imanlı kişilerin karakterlerinin en belirgin özelliği ise, Allah'a karşı son derece nankör ve ikiyüzlü olmalarıdır. Kendileri sıkıntıdayken her şeyi bir kenara bırakarak Allah'a dua eder, sıkıntıları geçince de sanki dua eden kendileri değilmiş gibi (Allah’ı tenzih ederiz) Allah'ı unuturlar. Çünkü çoğunlukla olayların büyük bir bölümünün Allah'tan başka varlıkların kontrolünde gerçekleştiğini sanırlar. Bu kişiler dünyadaki her şeyin Allah'ın iradesiyle gerçekleştiğini bilmemektedirler. Bu sığ görüşlülükleri sebebiyle, gerçekleşmesini istedikleri herşeyin zaten Allah'ın kontrolünde olduğunu hesap edemezler. Örneğin, bir hastalıkla muhatap olduklarında kendilerini iyileştirecek olanın, doktorlar, ilaç veya hastanenin üstün teknolojik imkanları olduğunu düşünürler. Her hastalığa şifa verenin, gerekli ilacı, doktoru da var edenin Allah olduğunu düşünemezler. Çok güvendikleri doktorlar, ilaçlar yetersiz kalınca, o ana kadar çok az düşündükleri, hatta belki de hiç düşünmedikleri Allah'a sığınma fikrine yönelirler. Oysa şifa verecek olan yalnızca Allah'tır. Söz konusu insanlar bunu kavrayamazlar ve nankörce bir tavır içinde olurlar. Bu nankörlükleri bir ayette şöyle haber verilir:
“İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.” (Yunus Suresi, 12)
Her insanın zor anında Allah'ı aklına getirmesi, aslında herkesin tek sığınacağı varlığın Allah olduğunu bildiği anlamına gelmektedir. Daha önce nefsin çıkarlarına ters geldiği için göz ardı edilen bu gerçek, büyük bir sıkıntıyla karşılaşınca hemen hatırlanır.
Dua, Allah'a Ulaşabilmenin En Kolay Yoludur
İnsan dua ederken Allah’ın sıfatlarını düşünmelidir. O, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen ve işitendir. İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce dahi Allah'tan gizli kalmaz. O halde Allah'tan bir istekte bulunulması için, insanın samimi olarak sadece düşünmesi bile yeterlidir. İşte Allah'a ulaşmak bu denli kolaydır.
Furkan Suresi'nin 77. ayetinde, insanlar "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" ifadesiyle uyarılırlar. Duasız bir hayatın Allah Katında herhangi bir değerinin de olamayacağı bu ayette özellikle vurgulanmıştır. Çünkü dua, Yüce Rabbimiz karşısında son derece aciz olan insanın O'na yöneleceği, hataları konusunda O'na itirafta bulunacağı ve sadece O'ndan yardım dileyeceği, O'nun varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissedeceği ve günlük yaşantısının her anında bu bilinci koruyabileceği çok önemli bir vesiledir.
Çarşıda, sokakta, otomobilin içinde, okulda, işyerinde, kısacası her mekanda ve her zaman dua edilebilmesi, dua etmek için belli bir sınırın konulmamış olması Allah'la bağlantının kesintisizce sürmesini sağlar. Nitekim Allah ile yakın bir bağlantı kurarak samimi bir dua ile güne başlayan müminin gün içinde Allah'ın rızasını unutması ya da Allah'ın sınırlarını göz ardı etme ihtimali Allah'ın izniyle ortadan kalkmış olur. Güne dua ile başlayan insan, gün boyunca Allah'ın kendisini izlediğinin bilinci ile hareket eder. Gece duası ise gün içinde dünyevi uğraşlarla vakit geçiren insanın kendi kendine bir vicdan muhasebesi yapmasına vesile olur. İnsanın gün içinde başına gelen ve zahiren olumsuz gibi gördüğü olayları daha hikmetli, tevekküllü ve şuurlu bir biçimde değerlendirmesini sağlar. Böyle bir tefekkür gün içinde yapılan hataların gözden geçirilmesine ve bu hatalardan dolayı tevbe edilmesine, bağışlanma dilenmesine ve günlük uğraşıların insan ruhunda oluşturabileceği muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesine vesile olur.
İnsanın sadece zorluklarla karşılaştığında dua etmesi, Allah’a içten yakınlıkla bağlantıdan uzak ve samimi olmayan bir davranıştır. İnsanın gün içinde aklına geldikçe sıklıkla yakınlık ve içtenlikle Allah'a dua etmesi Allah’ın razı olacağı güzel bir davranıştır. Unutulmamalıdır ki "Kendisi'nden başka hiçbir sığınılacak bulunmayan" tek Yüce Zat alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
www.Kurandadua.com
Sayın Adnan Oktar Duanın Önemini Açıklıyor:
Vakit varken, imkan varken Allah’a samimi dua etmek lazım. Bela geldikten sonra değil. Duayı aksatmamak lazım. Dua aksatıldığında, bela yol bulur gelir, Allah esirgesin. Müslümanın gününü duasız geçirmemesi lazım. Sabah, öğle, akşam beş vakit namazında sürekli Allah ile bağlantı halinde olması lazım. Duanın kesilmesi belanın akışı için yol açar. Normalde settir belaya, dua. Seti açmış olursun. Açtın mı bela oradan akar geçer. Çünkü Allah’ı unutmuş oluyorsun. O zaman Allah kendini hatırlatacak başka bir şey yapabilir. (13 Mayıs 2012, A9 TV)
Zorluk, Sıkıntı ve Musibetler Ancak Allah’ın İzni ve Yaratması ile İnsanlara Ulaşır
İnsanların başına deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerin yanı sıra, kaza, hastalık gibi zahiren pek çok zarar ve sıkıntı gelebilir. Ancak tüm bu olaylar Allah’ın izni ve yaratması ile gerçekleşir. Allah bela ve musibet konusunda Yüce Zatına dua eden kullarını korur. Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah’ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah’ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 314)
Hadiste bildirdiği gibi insanlar başlarına gelecek sıkıntı ve şer gibi görünen olayları dua ile üzerlerinden kaldırabilirler. Çünkü Allah’ın Hafız (Koruyan, gözeten, muhafaza eden) ismi vardır. Bu isme sığınarak dua etmek, insanın korunmasına vesile olacak önemli bir ibadettir. Ancak insan hiçbir zaman Allah’ın yarattığı kaderi yargılama ve eleştirme hakkına sahip değildir. Tam teslimiyetle iman etmiş bir kimse için Allah’tan gelen şer gibi de görünse mutlaka içinde bir hayır gizlidir. Aslında bu insanın bir malı sigortalattığında o mala zarar gelmesini önleyemediği halde sigorta yaptırmasına benzer. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi eğer kişinin kaderinde varsa başına bela ve musibetler gelebilir. Ancak insan bunun Allah’ın yarattığı bir sır olduğunu bilerek, Allah’a teslim olup O’na için için yalvara yalvara dua etmeli ve Allah’ın bu güzel ismine sığınarak kendisini musibetlerden korumasını Yüce Rabbimiz Allah’tan dilemelidir. Çünkü Allah duaya icabet ettiğini bir ayetinde şu şekilde bildirmiştir:
“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” (Bakara Suresi, 186)
Peygamberimiz (s.a.v.) Allah’a dua etmenin önemini bildirmiştir:
Her konuda olduğu gibi dua etmek konusunda da en güzel örnek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. Rivayetlerde, Allah'ın tüm alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz (s.a.v.)'in, Rabbimiz'e olan samimiyetini, güzel ahlakını, teslimiyetini ve imanının derinliğini ortaya koyan duaları yer almaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:
Ebu Musa el-Eş'ari'den şöyle tahdis etti: Peygamber (s.a.v.) şu dua ile dua ederdi: "Ey Rabbim! Benim günahımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bilmekte olduğun kusurlarımı mağfiret eyle! Ya Allah! Benim hatalarımı, kasdımla ve bilgisizliğimle işlediklerimi, şakalarımı mağfiret eyle! Bunların hepsi bende vardır. Ya Allah! Evvelden yaptığım, sonradan yapacağım; gizlediğim, açığa çıkardığım bütün günahlarımı Sen mağfiret eyle! Öne geçiren ancak Sensin, sonraya bırakan da ancak Sensin. Sen her şeye gücü yetensin!" (Sahih-i Buhari ve Tercümesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul 1987, Cilt 14 s. 6336)
www.turkceKuranmeali.com
“Ya Olursa” Mantığıyla Dua Etmek Büyük Bir Gaflettir
Kimi insanlar da Allah’a iman eder ve gün boyu, Allah’ın bu isimlerinin tecellilerini hayatlarında açıkça görürler. Allah’ın ne kadar büyük lütuf sahibi olduğunu, iman edenlere ne kadar güzel bir hayat sunduğunu, her bir insana ne kadar eşsiz nimet ve rızıklar verdiğini çok açık olarak fark ederler. Ancak yine de dua ederken, bazen bu gerçeklerden gaflete düşer; ‘Allah’ın dualarına kesin olarak icabet edeceğine olan inançlarını’ tam olarak muhafaza edemezler. Olayları Allah’ın sonsuz gücüne göre değil de, dünyadaki şartlara, olayların gelişimine, teknik gerçeklere bakarak değerlendirirler. Kendi akılları doğrultusunda, hayat ve yaşanacak olaylar hakkında kesin teşhislerde bulunur ve kendilerine göre belirli çıkarımlar yaparlar. Örneğin ‘2+2 toplanırsa, kesin olarak 4 eder; ve bu iki rakamdan bunun dışında da bir sonuç çıkması mümkün değildir’ gibi teknik teşhislerde bulunurlar. Ve bu teknik gerçeklere olan inançlarını dualarına da yansıtırlar. Allah’tan bir şey isterken, gerçekte dünya şartlarında bunun mümkün olmayacağına dair neredeyse kesin bir inanç içerisindedirler.
(Allah’ı tenzih ederiz) Bu yanlış inançtaki insanlar Allah’a, ‘Ya olursa’ mantığıyla dua etmektedirler. ‘Ben bu olayların nasıl gelişeceğini biliyorum, sonuç kesin şu şekilde olur, ama ben yine de belki aksi olur diye dua edeyim’ gibi bir anlayışla Allah’a yönelmektedirler. Bu düşünceleriyle, aslında kendi teşhislerinin gerçekleşmesi için dua ettiklerinin farkında değillerdir. Çünkü böyle bir insanın asıl inandığı ve desteklediği fikir, kendi teşhisleridir. İstediği şeylerin gerçekleşmesi için gerekense, bunun tam tersidir: Allah’a çok kesin olarak güvenerek ve Allah’ın istediği her şeyi yaratabileceğine çok fazla inanarak dua etmek...
Samimi imanın ve samimi duanın en önemli şartlarından biri, insanın kendine ait, dünya hayatının görünen yüzüne aldanarak yaptığı teşhislerini kafasından atmasıdır. Allah’ın sonsuz aklının yanında, kendisinin çok sınırlı ve yüzeysel bir akla sahip olduğunu bilmesidir. Ve Allah’ın dilediğini yaratmadaki sonsuz gücünün yanında, kendi acizliğini görmesidir. Olayların dıştan görünen yüzüyle, bunların ardında gizlenen gerçeklerin aynı olmadığını ve bunları ancak Allah’ın bilebileceğini kavramasıdır. Teknik gerçeklere bakarak yaptığı teşhislerin çoğu zaman aldatıcı olabileceğini, Allah’ın gücünün tüm bunların üstünde olduğunu anlamasıdır. Bir insan kalbinde Allah’a karşı derin bir sevgi, güven ve teslimiyet yaşıyorsa, Allah’ın bu insan için, her olayı olabilecek en güzel, en hayırlı şekilde sonuçlandıracağını unutmamasıdır.
Allah’ın, sıkıntı ve ihtiyaç içerisinde olan samimi bir kulunu, mutlaka rahmetiyle kuşatacağından emin olmasıdır.
Dua, zaten kaderimizde var olana doğru bizi yönlendirir. Kaderimizi takdir eden de, bize duayı ettiren de Allah'tır. İmam Rabbani bu konuda şöyle söylemektedir:
"Bir şeyi istemek, ona nail olmak (onu elde etmek) demektir; Zira Allahu Teala kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez." (İmamı Rabbani)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder