17 Mayıs 2013 Cuma

Samimi iman edenler hiçbir kuşkuya kapılmadan iman ederler


Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar). İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)

Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz." (Maide Suresi, 83)

Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. (Bakara Suresi, 4)


SAMİMİ İMAN EDENLER ALLAH’A KARŞI DERİN SAYGI İÇİNDEDİRLER

Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.' (Enbiya Suresi, 49)

Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Hac Suresi, 35)

…Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır. (Enbiya Suresi, 28)

Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya Suresi, 90)

Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)



SAMİMİ İMAN EDENLER ALLAH'TAN KORKUP SAKINIRLAR

Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 39)

Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. (Mearic Suresi, 27)

Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12)

Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal Suresi, 2)

... taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir. (Bakara Suresi, 74)

İnsanların en büyük sorunu samimi iman etmemeleridir


SAMİMİ İMAN EDENLER ALLAH'A GÖNÜLDEN BOYUN EĞERLER

Sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağışlanma dileyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 17)

İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (Hud Suresi, 23)


SAMİMİ MÜSLÜMANLAR ALLAH'I HER ŞEYİN ÜZERİNDE TUTARLAR

(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)

Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler. (Kassas Suresi, 80)

Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)

İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür… (Bakara Suresi, 165)

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisine sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir… (Maide Suresi, 54)


SAMİMİ MÜMİNLER HAYATININ TAMAMINI ALLAH'IN RIZASI İÇİN YAŞARLAR

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (En'am Suresi, 162)

İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Bakara Suresi, 207)

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." "Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz." (İnsan Suresi, 8-10)

Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır. (Leyl Suresi, 20-21)

Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz… (Bakara Suresi, 272)


SAMİMİ MÜSLÜMANLAR TÜM GÜÇLERİYLE ALLAH YOLUNDA MÜCADELE EDERLER

Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar); işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. (Tevbe Suresi, 88)

Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)

6 Nisan 2013 Cumartesi

Allah’ı Anmak En Büyük İbadettir


İnsanın, Allah’ı anmada gösterdiği gevşeklik, O’na olan yakınlığını azaltır. Din ahlakını yaşamayan insanlar Allah’ı hiç anmadıkları, günlerce akıllarına bile getirmedikleri için helal-haram demeden günahın her türlüsünü işlemeyi, Allah’ın emirlerine riayet etmemeyi bir yaşam biçimi haline getirmişlerdir.

Müminler ise gerek sözleriyle gerekse zihinlerinden geçirdikleri düşünceleriyle hayatlarının her anında Allah’ı anıp zikrederler. İnsanın kimi zaman gafletle Allah’ı aklından çıkarması, imanlı bir kişinin dahi istemeden de olsa çeşitli hata ve günahları işlemesine sebep olabilir. Çünkü Allah’tan gafil olarak geçirilen bir süre içinde, insanın olayları doğru algılayıp değerlendirmesinde bozukluk olacaktır. Dahası iyiyi kötüden ayırt etmesinde, hareket, davranış ve konuşmalarında Kuran’ın sınırlarını gözetecek bir bilinci korumasında önemli aksaklıklar meydana gelir.


Müminler kainattaki tüm ilimlerin, mülkün ve hükmün gerçek sahibinin Allah olduğunu her zaman bilerek, her işlerinde Allah’a yönelirler. Rabbimiz’e karşı boyun eğici ve teslimiyetli davranır, övgüyü daima herşeyi yaratan Allah’a yöneltir ve durmaksızın O’nu yüceltip tesbih ederler.

Gafletten Kurtulmanın Yolu Dikkat ve Şuurun Daima Açık Olmasıdır

Kuran ahlakına uygun olmayan her türlü tavır bozukluğunun altında yatan neden, Allah’ı anmada gösterilen gevşekliktir. Allah’ın hükümlerine karşı duyarlılığını yitiren kişi bazen olmayacak hatalar yapar. Sonradan bu hatalarını düzeltince, bunları nasıl yaptığına kendisi de şaşırır. Bu tür hatalar, aslında Allah’ı unutmanın önemini hatırlatan uyarı ve işaretlerdir. Gafletin süresi ve derecesi arttıkça yapılan yanlışların sayısı ve büyüklüğü de artar. Allah’ı anma konusunda gösterilen gafletin sıklığı ve sürekliliği ise kişinin imanı için büyük bir tehdittir.

Oysa, Allah’ı her an akılda tutmak, O’nun ayetlerini tefekkür etmek insanın aklının ve şuurunun sürekli açık olmasını sağlar. Böyle olunca da, kişi Kuran’ın emirlerine ve yasaklarına uymada büyük titizlik gösterir.

İnsan yaratılış olarak zayıf bir hafızaya, hemen dağılan dikkate, gaflete kapılmaya müsait bir yapıya sahiptir. Yüce Allah’ın imtihan olarak özel yarattığı bu durumdan insan ancak dikkatini sürekli olarak açık tutarak kurtulabilir. Bunun için, Rabbimiz’in her an, her saniye bizimle birlikte olduğunu, bizi gördüğünü ve işittiğini bilmek, her işi düzenleyip denetimi altında tutanın O olduğunu unutmamak, tüm hayatımızın belirlenmiş bir kader doğrultusunda yaşandığını hatırlamak, yapılan her işte, görülen her görüntüde Allah’ın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun Yüce Kudretini tefekkür etmek, her zaman tevekküllü ve teslim olmak, Allah’ı tesbih etmek ve yüceltmek gerekir.

Allah’ı sürekli zikreden bir insan kendi aczini daha iyi idrak eder, hiçbir konuda kendine ait bir güce ve iradeye sahip olmadığını daha iyi fark eder. Bunun sonucu olarak, Allah’a sürekli dua eder ve talep içerisinde olur. Yalnızca Allah’tan ister, her konuda Allah’a başvurur, kendini tamamen Allah’a teslim eder. Hiçbir konuda kendine müstakil ve bağımsız bir kişilik verip, büyüklenmez. Hareketleri, davranışları, konuşmaları Allah’ın koruması altında olur. Böylece Allah ona her an nasıl, ne şekilde davranması gerektiğini, en doğru hareketi, en güzel sözü ilham eder. Ona, ayette müjdelendiği gibi “insanlar arasında yürüyeceği bir nur verir.” (Hadid Suresi, 28) Güzel bir ahlaka kavuşmasını sağlar.

Bunun tersine insan Allah’ı anmaktan uzaklaştıkça, kendi başına, yapayalnız ve yardımcısız kalır. Doğru düşünebilme, doğru karar verebilme yeteneğini kaybeder. Yaptığı işler başarısız olmaya başlar. Çünkü Allah’ın yardımı, desteği olmadan hiç kimse hiçbir sorunun üstesinden gelemez. Hiçbir sorunu Allah’tan bağımsız olarak kendi gücü ve iradesi ile çözemez. Kuran’da övülen, takva sahibi bir mümin haline gelemez. Çünkü o daha başta Allah’ı unutarak en büyük hatayı yapmış ve gafillerden olmuş olur.


Yüce Allah’ı tanımanın, kavramanın ve O’na imanda derinleşmenin bir sınırı yoktur. Bir insan Yüce Allah’a yakın olmak ve O’nu daha iyi tanımak için ne kadar fazla çaba harcarsa, ne kadar fazla düşünürse, imanı, aklı ve Allah korkusu o derece güçlenir. Bu nedenle Allah yolunda hizmet etmek için büyük çaba harcayan ve O’na yakınlaşmak için derin tefekkür eden müminler, Allah’tan çok korkan ve Allah’a bütün kalbiyle bağlı olan insanlardır. Müminlerin Allah’ın hükümlerini uygulama konusunda gösterdikleri titizlik ve vicdanlarını kullanma konusunda gösterdikleri hassasiyet Rabbimizin sevgi ve rızasını kazanmakta ve O’na yakınlaşmakta en etkili vesilelerdir. Nitekim Yüce Rabbimiz iman edenleri Zatı’na yakınlaşmaya Kuran’da şöyle davet etmektedir:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda ceh edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 35)

Müslümanın Allah ile Manevi Bağlantısı Çok Güçlüdür

İman eden bir insan günlük hayatın hiçbir anında Allah’ı asla aklından çıkarmaz, Allah ile olan manevi bağlantısını bir an bile koparmaz. Böyle bir durumu vicdanı kabul etmez, Allah’a olan sevgisi ve bağlılığına asla bunu yakıştırmaz. Kuran’da bildirilen Allah’ın Hz. Musa (a.s.)’a olan hatırlatması şu şekildedir:

“Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın.” (Taha Suresi, 42)

Allah, Firavun’a giderek onu hak dine davet edecek olan Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Hz. Harun (a.s.)’a Kendisi’ni zikretmede gevşek davranmamalarını bildirmiştir. Zira yukarıda da anlatıldığı gibi onları Firavun’un karşısında asıl başarılı kılacak olan Allah’tır.

Bunun yanında Allah’ı az anmak münafıkların bir özelliğidir. Bu durum Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

“Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar.” (Nisa Suresi, 142)

Allah’ı anmanın, iman edenler için önemli bir ibadet olduğu bazı ayetlerde ise şöyle haber verilmektedir:

“... Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük(ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)

“Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara Suresi, 152)


Allah’ı Sürekli Anmak Mümini Doğru Yola Yöneltip İletir

“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d Suresi, 28) ayetinde haber verildiği gibi Allah’ı zikretmek müminin kalbine ve ruhuna ferahlık veren, Allah’ın razı olduğu güzel ahlaka kavuşmasını sağlayacak olan anahtardır:


  •  Allah’ı zikretmek mümini ahlaken çok güzelleştirir.
  •  İçinde kötü düşünceye yer kalmaz.
  •  ‘İnsanların üzerindeki unutkanlık ve gafleti yok eder.
  •  Müminin bilincini, imani şevkini ve iradesini canlı tutar.
  •  Müminin sürekli olarak Allah’a yönelip dönmesini sağlar.
  •  Allah’ın huzurunda olmak ve O’nu en güzel isimlerle yüceltmek, Allah’la güçlü bir manevi bağlantı sağlar.
  •  Sadece Allah’ın anılması, O’nun yüceltilmesini ve bütün eksikliklerden münezzeh tutularak O’nun birlenmesini sağlar.
  •  Allah’ın yarattığı nimetler için O’na şükredilmesine ve Allah’ın rızasının kazanılmasına vesile olur.
  • Tevbe ederek insanın aczi için Allah’tan bağışlanma dilemesine vesile olur.
  •  Huşu içinde Allah’ı zikreden birinin imanda derinliği, samimiyeti, ihlası ve Rabbimiz’e olan yakınlığı artar.
  •  Bu ahlaktaki bir insanın ise Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavır göstermesi Allah’ın izniyle mümkün değildir.

7 Mart 2013 Perşembe

Kitap Ehliyle İttifak Etmenin Önemi


      Hiç şüphe yok ki, dünyanın barışa, dostluğa ve kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşıyoruz. 20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar ve savaşlar, yeni yüzyılda da tüm hızıyla devam ediyor, dünyanın dört bir yanındaki masum insanlar bu savaşlardan dolayı büyük maddi ve manevi kayba uğruyorlar. Ancak bazı çevreler ısrarla Müslümanlar ve Kitap Ehli arasındaki çatışmayı körüklemeye çalışıyorlar. Oysa açıkça görülmektedir ki, bu kişilerin dayattığı medeniyetler çatışması tüm insanlığı büyük bir felakete götürebilir. Böyle bir felaketin engellenmesinin en önemli yollarından biri, Müslümanlar ve Kitap Ehli arasındaki kardeşliğin ve iş birliğinin güçlendirilmesidir. 


     Bugün dünya üzerinde iki kutup bulunmaktadır. Ancak bu iki kutbun tarafları Müslümanlar ve Yahudiler/Hristiyanlar değildir. Bu iki kutbun bir tarafında, Allah’ın varlığına ve birliğine iman edenler, diğer tarafında ise inkarcılar, diğer bir deyişle bir tarafında din ahlakını savunanlar, diğer tarafında da din ahlakına karşı olan ideolojileri savunanlar yer almaktadır.

     Kitap Ehli’nin ve Müslümanların ortak inanç esaslarına, ortak ibadetlere, ortak ahlaki değerlere, ortak düşmanlara sahip oldukları her üç İlahi dinin de kutsal kitaplarında anlatılmaktadır. İnançlı, samimi, vicdanlı ve sağ duyulu Hristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara düşen, kötülüklere ve kötülere karşı ortak bir mücadele yürütmek, yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde çalışmaktır. Bu birlik, sevgi, saygı, anlayış, uyum ve iş birliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir. Durumun ne kadar acil olduğu göz önünde bulundurulmalı, çekişme, tartışma ve ayrılığa yol açacak unsurlardan şiddetle kaçınılmalıdır.

     Geçmişte bu dinlerin mensupları arasında çeşitli anlaşmazlıklar olmuş olabilir; bu tarihi bir gerçektir. Ancak bunlar, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam’ın özünden değil, devletlerin, toplulukların ve bireylerin hatalı karar ve düşüncelerinden, çoğu zaman ekonomik veya siyasi çıkar ve beklentilerinden kaynaklanmıştır. Yoksa, her üç İlahi dinin ortak amaçlarından biri, tüm insanların barış, huzur, güvenlik ve mutluluk içinde yaşamalarıdır ve buna aykırı bir çatışma üç dine göre de yanlıştır.

     Dini ve ahlaki değerleri hedef alan güç merkezleri tüm imkanlarını bir araya getirerek büyük bir ittifak oluşturmuş durumdalar. Ancak bu ittifakı fikri anlamda yok etmek bizlerin, dindar insanların elindedir. Dinsiz ve materyalist telkinlerin olumsuz ve yıkıcı sonuçlarını birlik olarak ortadan kaldırabiliriz. Güzel ahlakın, huzurun, güvenliğin ve refahın hakim olduğu bir toplum oluşturabiliriz. Bunun tek yolu yeryüzündeki üç İlahi dinin (Müslümanlık, Yahudilik, Hristiyanlık) bu ortak amaç doğrultusunda bir araya gelmesidir.

     İnançlı, samimi, vicdanlı ve sağ duyulu Hristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara düşen, kötülüklere ve kötülere karşı ortak bir mücadele yürütmek, yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde çalışmaktır. Bu birlik, sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, uyum ve işbirliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir. Durumun ne kadar acil olduğu göz önünde bulundurulmalı; çekişme, tartışma ve ayrılığa yol açacak unsurlardan şiddetle kaçınmalıdır.



     Dünyada Yaşanan Sorunların Gerçek Nedenleri Tespit Edilmeli ve Bunlara Zemin Hazırlayan Fikri Ortam, İttifak Edilerek Ortadan Kaldırılmalıdır

     Din ahlakına zıt olan ideolojilerin dünyayı içine sürükledikleri durum karşısında en büyük sorumluluk iman eden vicdan sahibi insanlara düşmektedir. Din ahlakına karşı olanların yürüttükleri faaliyetler, yalnızca Hristiyanları, Musevileri ya da sadece Müslümanları ilgilendirmemektedir. Dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun, söz konusu ideolojilerin neden olduğu zararlar her üç dinin mensupları için ortak bir tehlikedir ve inanç sahibi tüm insanların vicdanlarını rahatsız etmekte, Allah’a iman eden herkese önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu durumda, Allah’a inanan ve Rabbimiz’in bize öğrettiği güzel ahlakı yaşamayı kabul eden Ehl-i Kitap’ın ve Müslümanların iş birliği yapması gerektiği açıktır.

     Her üç dinin mensupları, el ele vererek, zaten hiçbir bilimsel temeli bulunmayan, sadece materyalist felsefe uğruna ayakta tutulmak istenen Darwinizm’in yanlışlığını tüm dünyaya anlatmalıdırlar. İnançsızlıktan güç bulan tüm diğer yıkıcı ideolojilere (komünizme, faşizme, ırkçılığa) ve ahlaki dejenerasyona karşı da el birliği ile fikri bir mücadele yürütmelidirler. Bu gerçekleştirildiği takdirde dünya çok kısa zamanda barış, huzur ve adalete kavuşacaktır. Yeryüzündeki acılar, sıkıntılar, katliamlar, belalar, adaletsizlikler, yokluklar sona erecek; yerine aydınlık, refah, zenginlik, bolluk, sağlık ve bereket gelecektir.




      İçinde Yaşadığımız Çağda Dünya Toplumlarını Yıkıma Götüren Kötülükleri, Ahlaksızlıkları, Haksızlıkları ve Dejenerasyonu Gören Herkesin Önünde İki Seçenek Vardır

     Birinci yol - Gördüklerini görmezden gelenlerin seçtiği yanlış yol:
     Bu yolu tercih edenler, olup bitenleri sadece seyretmekle yetinir, yaşanan olumsuzluklara karşı ilgisiz ve umursamaz bir tavır takınırlar. “Dünyayı kurtarmak bana mı kaldı?” veya “Ben neyi değiştirebilirim?” gibi mazeretlerle kendilerini kandırırlar. Sohbet ortamlarında, insanlığın içinde bulunduğu duruma ne kadar üzüldüklerini ifade eder, kimi zaman ihtiyaç içinde olanlara küçük yardımlarda bulunurlar, ancak tüm bu kötülüklerin tamamen ortadan kaldırılması için çaba göstermeye yanaşmazlar. Oysa unutmamak gerekir ki, acılara, sıkıntılara, kötülüklere karşı sessiz kalan ya da elinden gelen en fazla çabayı göstermeyen de bu tablodan sorumludur.

     İkinci yol - Fikri mücadele:
     Mevcut imkanların tümünü seferber ederek, insanlığı içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için gerekli fikri mücadeleyi yürütmek, bu konuda asla yılgınlığa kapılmamak, şevkle ve azimle çaba göstermektir. Samimi, sağduyulu, vicdanlı, sorumluluk sahibi inananlara düşen elbette bu ikinci yolu seçmektir. Madem zalimler, kötüler, ahlaksızlar ve din ahlakına karşı olanlar ittifak kurmuştur; o halde Kitap Ehli’nden samimi olarak iman edenler ve samimi Müslümanlar da bu şer ittifakına karşı birleşmeli, her türlü maddi ve manevi imkanı bir araya toplayarak ortak bir fikri mücadele yürütmelidir. İnançlı her Musevi, her Hristiyan, her Müslüman bu doğrultuda elinden gelen gayreti göstermekle sorumludur. Böylelikle dürüst, saygılı, sevgi dolu, anlayışlı, ince düşünceli, güzel ahlaklı insanlarla birlikte, huzur, barış, güvenlik, mutluluk ve refahın hakim olduğu bir ortamda yaşamak mümkün olacaktır. Günümüzdeki gibi zorluk ve sıkıntı dönemlerinde, Kitap Ehli ve Müslümanlar birbirlerine karşı her zamankinden daha çok anlayışlı, uyumlu, tamamlayıcı, kolaylaştırıcı ve saygılı olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki birlik, beraberlik ve iş birliği başarı getirir. Çekişme, tartışma ve ihtilaf ise güçsüzlüğe neden olur. Üstelik içinde yaşadığımız dönem, bu işbirliğinin bir an önce tesis edilmesini gerektirmektedir. Din ahlakına karşı olanlarla yapılması gereken fikri mücadelenin yanı sıra bu dönem, iman edenlerin dünya tarihinin en kutlu dönemlerinden birine, Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ve Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne ikinci kez gelişine hazırlık yapmaları gereken çok önemli bir dönemdir. Allah Kuran’da, Müslümanlara, Kitap Ehli’ni “ortak bir kelimede birleşmeye” çağırmalarını emreder:

     “De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim...” (Al-i İmran Suresi, 64)

     Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu şekilde ortak bir kelimede birleştiklerinde, birbirlerinin düşmanı değil dostu olduklarını anladıklarında, asıl düşmanın ateizm ve dinsizlik olduğunu gördüklerinde, dünya çok daha güzel bir yurt olacaktır. Asırlardır süren çatışmalar, husumetler, korkular, terör eylemleri sona erecek ve Allah’ın izniyle “ortak bir kelime” üzerinde sevgi, saygı ve huzura dayalı yeni bir medeniyet kurulacaktır.


      Sayın Adnan Oktar Kitap Ehli ile İttifakın Önemini Anlatıyor

     ADNAN OKTAR: Hristiyanlık ile İslam’ın uyuşan yönlerini anlatırız, beraber dinsizliğe karşı mücadele etmek için azmederiz, konuşuruz, “‘Allah Bir’de anlaşalım” deriz, “Peygamberlere sevgide anlaşalım” deriz; “ahiret inancında, Darwinizmle-materyalizmle mücadelede anlaşalım” deriz; “birlikte hareket edelim, ittifak edelim” deriz. Tamam, diyalog lafına gerek yok ki. Bunda yanlış olan bir şey yok, faydalı olan bir şey bu. Kuran ayetleriyle de sabittir, Kuran’da Allah; “Onlarla en güzel tarzda tartışmanın dışında konuşmayın” diyor. Bu nedir? Diyalog işte, konuşma; ayetin açık anlamı bu. Allah onlarla konuşmamızı, sohbet etmemizi, güzel davranmamızı istiyor. Onlarla evlenebileceğimizi söylüyor Allah. Onlardan hanım alabiliriz. Yemeklerine gidebiliriz, yemekli toplantı düzenleyebiliriz, onları kendi yemeğimize davet edebiliriz, evimize girebilirler, biz onların evlerine gidebiliriz. Ahbaplık, Kuran’da Allah söylüyor.

     ‘Allah Bir’de anlaşırız, “Allah’ın Bir olduğunu onlara söyleyin” diyor Allah Kuran’da, onu söyleriz. “O konuda ittifak edin” diyor Allah. Küfre karşı birlikte hareket ederiz, çünkü Ehl-i Kitap’ı küfre karşı müttefik görürüz biz, Allahsızlığa karşı. Bunda yanlış olan bir şey yok. Buna karşı mücadele edenler mantıksız hareket ediyor, Kuran’a ters hareket etmiş oluyorlar. Bir anlamı da yok. Neyi amaçladıkları da belli değil. Ayrıca Hristiyanlık bir tehlike değildir.

     Hristiyanlık güçlü bir inanç akımı değildir, Hristiyanlık çok güçsüzdür. Avrupa da o yüzden perişan durumda. Hiç kimse Hristiyan olmak istemiyor, kiliseler sürekli boşalıyor ve kapanıyor yani Hristiyanlık aktif, hareketli, güçlü bir din değil. Ama İslamiyet güçlü, anlatımları mantıklı, akla uygun. Dolayısıyla Hristiyanlıktan çekinmenin de bir manası yok. Bazı tipler oluyor, her şeyden şüpheleniyor, kuşkulanıyor; şimdi eğer Hristiyanlara özgürlük tanınırsa, Müslümanlara da özgürlük tanınacak diye Hristiyanlığa karşı nefret politikası izliyor. Hristiyanlıktan nefret edince; Hristiyanlıktan nefret eden Müslümanlıktan da nefret ediyor, Musevilikten de nefret ediyor. Sadece komünistliği sever hale geliyor. Müslümanlığa saldırmak için bir adım, ilk adım olarak onu uyguluyorlar. Hristiyana biz niye düşman olalım? Ehl-i Kitap’tır, Allah Kuran’da: “Size en yakın olarak Hristiyanız diyenleri bulacaksın” diyor (Maide Suresi, 82). (29 Haziran 2012 tarihli A9 TV)